Üretimimiz olan ahşap ürünlere ilgi duyan direkt alıcılar, toptancılar ve temsilcilikler aramaktayız. Hedef kitlelerimiz ahşap toptancıları ve inşaat endüstrisi haricinde torna, katmanlı ahşap (glulam), palet sanayi, pencere ve kapı üreticileri gibi işleme fabrikaları.
Schwemmtratten 7, 9400 Wolfsberg, Avusturya
+43/ 4352/ 2731-0
+43/ 4352/ 2731-164
timber@offner.at
http://www.offner.at
Tahta
İşlenmemiş tahta
Kesme tahta
Ahşap konstrüksiyon ve yapı elemanları
3 Nisan 2008 Perşembe
4 Ocak 2008 Cuma
AKILLI YATIRIMLAR-1.
Tarım ekonominin temelidir ve onu geliştirmeden bir yere varılamaz. Bu gelişmede uygun bir toprak büyüklüğü,yeterli tarım teknolojisi uygulanması ve katma değeri yüksek olan ürünlerin üretilmesine bağlıdır.Bu şartlar altında gelişme sağlanacak ve verimlilik artacaktır.
Ülkemizde herkesin bildiği gibi topraklar çok parçalı ve bu yüzden geçerli teknolojik uygulama yapmaktan uzak. Sonuçta ortada, verimsiz bir tarım ekonomisi ve köyden kente göç. Aslına baktığınızda başta da dediğimiz gibi tarım ve hayvancılık ekonominin temeli. Siz de bu belkemiğini yerinden çıkardığınızda tüm sistem felç olmakta.
Düşüncemizde şu ki ; Atılda duran birçok hazine arazisi ve bozuk orman alanı bulunmakta. Bunlar ağaçlandırma çalışmaları kapsamında kiralama yoluyla yatırımcılara devredilmekte.
Demin ölçek ekonomisi dedik ve uygun büyüklükte bir yatırım yapıldığı zaman verimliliğin olabileceğinden bahsettik.
O zaman diyoruz ki; Hazine arazilerinin ve bozuk orman alanlarının uygun büyüklükteki tahsisler ile birlikte kiralayalım,mümkün olduğu kadar büyük araziler olsun bunlar, bu alanları ekonomik değeri olan ve ikincil ürün veren fidanlarla ekerek hazırlayalım. Fidanların ekiminden sonra ise; ağaçlar arasındaki boşluklara ekonomik değeri olan ve o bölgenin doğal şartlarında yetişebilen tıbbi ve aromatik bitkilerin ekilerek daha ilk yıllardan bu alanların ekonomik olarak gelir getirebilecek bir hale getirelim.
Tabi bizim buradaki durumumuz işletmeci değil bunları oluşturan konumundadır.
Ya da biz burada şunu da söyleyebiliriz; Her türlü arazi tahsis işlemleri ve hazırlık işlemlerini gerçekleştirdikten sonra, adınıza işletmeyi siz devralana kadar işletiyor, size sözleşme ile belirlenecek süre içerisinde çiftliğin ve ağaçların bakımı,korunması, ürünlerin toplanması ve satılması işlerini üstleniyor, size sözleşmede öngörülen yıllık karın belli bir bölümünün ödemesini yapıyor ve en sonunda da size araziyi karlı bir çiftlik halinde devrediyoruz.
Ne mi kazanılıyor bu işten diye sorarsanız, herkes bu işten çok kazançlı çıkabilir diyebiliriz.Herşeyden önce ülkemiz ve yarınlarımız. Sürekli gelir getiren bir model haline gelecek olan çiftlik için, herhangi bir uzun vadeli bir yatırımla karşılaştırmayı bile kriter olarak kabul etmiyoruz.
“Diğer bir yol da kişilerin sahip oldukları toprakları kurulacak bir anonim şirkete sermaye olarak koymalarının önünün açılması ve bunların desteklenmesidir. Tarım işletmeleri anonim şirket olacakları için mülk sahipliğinin yerini hisse sahipliği alır ve işletmelerin veraset yoluyla bölünmesi engellenir. Tarım alanındaki anonim şirketler kurumlar vergisinden muaf tutulur ve kuruluş aşamasında herhangi bir harç ya da vergi alınmaz. Tarım kredileri ve destekler öncelikle bu kurumlara verilir. Tarımı desteklemekte ürün fiyatlarını yüksek tutmak ya da doğrudan gelir desteği yerine kurumların tarım teknolojilerini ileriye götüren yatırımları özendirmek yoluna gidilir. Karmaşık iktisadi kavramların, matematik modellerin arka planında basit bir gerçek vardır. Üretilen her şeyin ve yaratılan zenginliklerin temelinde karnı doyan, barınan ve eğitilen insan vardır. Eğer bu sağlanmazsa tüm projeler başarısızlığa mahkum olur. ”Mahir KAYNAK"Tabi ki bu yöntemde; yapılacak düzenlemeleri beklemek durumunda kalınacağında işler uzayacaktır. Bu yüzden şimdilik bu konuyu beklemeye alıyoruz.
İnsanlar arasında gelir eşitliği sağlanamaz ama mutlulukta benzerlik sağlanabilir. Karnı doyan, yarınından emin, sevdiği eşi koynunda, çocukları eğitilen bir insanın mutluluğu zenginleri bile kıskandırabilir. İnsanların bugünü ve yarınlarının mutluluğu ve ülkemizin refahı ve güzelliği açısından faydalı bir model olduğunu düşünüyor ve sizlerin yardım ve çabalarınızı bekliyorum…
SAYGILARIMLA
info@akkraft.com
Ülkemizde herkesin bildiği gibi topraklar çok parçalı ve bu yüzden geçerli teknolojik uygulama yapmaktan uzak. Sonuçta ortada, verimsiz bir tarım ekonomisi ve köyden kente göç. Aslına baktığınızda başta da dediğimiz gibi tarım ve hayvancılık ekonominin temeli. Siz de bu belkemiğini yerinden çıkardığınızda tüm sistem felç olmakta.
Düşüncemizde şu ki ; Atılda duran birçok hazine arazisi ve bozuk orman alanı bulunmakta. Bunlar ağaçlandırma çalışmaları kapsamında kiralama yoluyla yatırımcılara devredilmekte.
Demin ölçek ekonomisi dedik ve uygun büyüklükte bir yatırım yapıldığı zaman verimliliğin olabileceğinden bahsettik.
O zaman diyoruz ki; Hazine arazilerinin ve bozuk orman alanlarının uygun büyüklükteki tahsisler ile birlikte kiralayalım,mümkün olduğu kadar büyük araziler olsun bunlar, bu alanları ekonomik değeri olan ve ikincil ürün veren fidanlarla ekerek hazırlayalım. Fidanların ekiminden sonra ise; ağaçlar arasındaki boşluklara ekonomik değeri olan ve o bölgenin doğal şartlarında yetişebilen tıbbi ve aromatik bitkilerin ekilerek daha ilk yıllardan bu alanların ekonomik olarak gelir getirebilecek bir hale getirelim.
Tabi bizim buradaki durumumuz işletmeci değil bunları oluşturan konumundadır.
Ya da biz burada şunu da söyleyebiliriz; Her türlü arazi tahsis işlemleri ve hazırlık işlemlerini gerçekleştirdikten sonra, adınıza işletmeyi siz devralana kadar işletiyor, size sözleşme ile belirlenecek süre içerisinde çiftliğin ve ağaçların bakımı,korunması, ürünlerin toplanması ve satılması işlerini üstleniyor, size sözleşmede öngörülen yıllık karın belli bir bölümünün ödemesini yapıyor ve en sonunda da size araziyi karlı bir çiftlik halinde devrediyoruz.
Ne mi kazanılıyor bu işten diye sorarsanız, herkes bu işten çok kazançlı çıkabilir diyebiliriz.Herşeyden önce ülkemiz ve yarınlarımız. Sürekli gelir getiren bir model haline gelecek olan çiftlik için, herhangi bir uzun vadeli bir yatırımla karşılaştırmayı bile kriter olarak kabul etmiyoruz.
“Diğer bir yol da kişilerin sahip oldukları toprakları kurulacak bir anonim şirkete sermaye olarak koymalarının önünün açılması ve bunların desteklenmesidir. Tarım işletmeleri anonim şirket olacakları için mülk sahipliğinin yerini hisse sahipliği alır ve işletmelerin veraset yoluyla bölünmesi engellenir. Tarım alanındaki anonim şirketler kurumlar vergisinden muaf tutulur ve kuruluş aşamasında herhangi bir harç ya da vergi alınmaz. Tarım kredileri ve destekler öncelikle bu kurumlara verilir. Tarımı desteklemekte ürün fiyatlarını yüksek tutmak ya da doğrudan gelir desteği yerine kurumların tarım teknolojilerini ileriye götüren yatırımları özendirmek yoluna gidilir. Karmaşık iktisadi kavramların, matematik modellerin arka planında basit bir gerçek vardır. Üretilen her şeyin ve yaratılan zenginliklerin temelinde karnı doyan, barınan ve eğitilen insan vardır. Eğer bu sağlanmazsa tüm projeler başarısızlığa mahkum olur. ”Mahir KAYNAK"Tabi ki bu yöntemde; yapılacak düzenlemeleri beklemek durumunda kalınacağında işler uzayacaktır. Bu yüzden şimdilik bu konuyu beklemeye alıyoruz.
İnsanlar arasında gelir eşitliği sağlanamaz ama mutlulukta benzerlik sağlanabilir. Karnı doyan, yarınından emin, sevdiği eşi koynunda, çocukları eğitilen bir insanın mutluluğu zenginleri bile kıskandırabilir. İnsanların bugünü ve yarınlarının mutluluğu ve ülkemizin refahı ve güzelliği açısından faydalı bir model olduğunu düşünüyor ve sizlerin yardım ve çabalarınızı bekliyorum…
SAYGILARIMLA
info@akkraft.com
6 Ekim 2007 Cumartesi
Ekolojik plastik geliyor
AA - WASHINGTON - ABD'deki Michigan Üniversitesi araştırmacıları, 'kâğıt kadar ince, çelik gibi sağlam' plastik üretti. Kil ve zehirli olmayan bir yapıştırıcıdan üretilen plastiğin, doğada kolay yok olma özelliğine sahip olduğu açıklandı. Araştırmayı yürüten Nicholas Kotov, bu plastiğin ekolojik olarak tanımlanabileceğini ve üretim maliyetinin de düşük olduğunu anlattı. Bu malzeme kimya fabrikalarında gaz elemanlarını ayırmak için gereken enerji tüketimini azaltabilecek, mikroçip ya da biomedikal sensör teknolojisini iyileştirmek, güvenlik araçlarını korumak için daha güçlü ve daha hafif zırh üretmek gibi amaçlarla kullanılabilecek.
Radikal
5 Ekim 2007 Cuma
Faizler daha hızlı düşürülmelidir...
Eylül ayı enflasyon rakamları iyi geldi. Elbette Ramazan ve eylül ayının mevsimsel özellikleri nedeniyle bu seferki verilerin yorumu biraz daha karmaşık ama her şey bir yana önemli olan rakamların beklentilere kıyasla daha düşük çıkması. Tüketici enflasyonunda beklentiler yüzde 1.2-1.3 arasında bir yerdeydi. Gerçekleşme yüzde 1.03 oldu. Biraz daha ilginci 12 aylık rakamlarda. Burada tüketici enflasyonu yüzde 7.39’dan yüzde 7.12’ye geriledi. Demek ki enflasyon uluslararası çizgisini izliyor ve kademeli olarak geriliyor. Beklentiler yüzde 7’nin altına inmeye başladı. Amerika’da tüketici enflasyonu beklentileri yüzde 3 civarında... Çin’de ise yüzde 7’ye gidiyor. Son rakamlar Türkiye’de enflasyonun uluslararası ölçülere artık iyice yaklaştığını bir kez daha ispatlıyor. Mali disiplinin ve uluslararası trendlerin olumlu bir sonucu. Elbette enflasyon rakamlarında bundan sonra oynamalar olacaktır. Ama şu anda görünen faizleri artık daha hızlı indirme zamanı geldiğidir. Yanlış bir yorum ‘YTL cinsi faizler inerse o zaman talep artar... Enflasyon yine yükselir.’ YTL cinsi faizlerin iç talep üzerinde marjinal bir etkisi olabilir. Ama kendimizi kandırmayalım. Yüzde 17 artı kredi risk primi yüzde 20 eder. Reel faiz olarak bakın yüzde 12. Şimdi faizlerin 200 baz puanı indirildiğini düşünün. Reel faiz yüzde 10’a geriler. Evet kendimizi kandırmayalım. Yüzde 10 reel faizle ne yatırım yapılabilir... Ne ev alınabilir... Ne de tüketimi sürdürmenin bir anlamı vardır. Türkiye’de faizler öyle bir seviyede ki borçlanmanın yolu zaten YTL değildir. Yüksek faiz... Düşük faiz Aslında yüksek faizi savunanların bir kısmı gayet iyi biliyor. Yüksek YTL cinsi faizler bir çok bakıma talebi arttıran bir etki yapıyor. Çünkü bazı borçlanma çeşitlerinde faizi düşürüyor. Hatta bakın ne hale getiriyor. Diyelim ki yıl başında gittiniz İsviçre Frangı cinsinden borçlandınız. Üstelik kredi riskiniz yüksek... hem de çok yüksek. Yine de yüzde 5-6 gibi bir faiz verirsiniz. (İsviçre bir düşük faiz ülkesi.) Ama... Yıl başından bu yana YTL İsviçre Frangı karşısında yüzde 10 değer kazanmış durumda. Bu böyle kalsa bile borçlanma maliyetiniz... Şimdi dikkat edin... Eksi yüzde 4’e gelir. Yani hem borç almışsınız... Hem de üstüne para kazanmışsınızdır. Ödediğiniz faiz negatiftir. Neden? Carry Trade Evet negatif faiz söz konusudur çünkü Türkiye’de faizler yüzde 17’nin üzerindedir. Bu da dışarıdan oluk gibi sermaye getirmektedir... Örneğin kamyon dolusu İsviçre Frangı borçlanılmaktadır. Bunları satanlar da YTL almaktadır. Bu YTL’nin İsviçre Frangı karşısındaki gücünü artırır. Borçlanma maliyetlerini birkaç yıl için negatife çeker. Sonuç Yüksek YTL cinsi faizler hem şirketlerin, yatırımcıların bilançolarını bozmakta... Hem de dış borçlanmayı artırmaktadır. Carry Trade’in güçlü oldu zamanlarda Türkiye- Brezilya gibi ülkelerde talep her zaman güçlü olmuştur. Bu da enflasyonist bir baskı yapmıştır. YTL cinsi faizlerin düşürülmesi iç talebi ancak marjinal miktarda arttırır. Ama başka bir çok dengesizliğin düzelmesine de yardımcı olur. YTL cinsi faizlerin şimdiki seviyesinde kalması için bir neden yoktur. Tek söylenecek, faizin düşecek olması ile bazı oyucuların daha az faiz geliri elde edecek olmalarıdır.
05.10.2007-Salih NEFTÇİ
05.10.2007-Salih NEFTÇİ
Dünyanın en yaşanası ülkesi Finlandiya
Reader's Digest adlı Amerikan dergisinin yaptığı araştırmaya göre, soğuk Kuzey ülkeleri yeryüzünün en yeşil yerleri ve bunlardan Finlandiya yaşanacak için en iyi ülke.
Derginin dünyanın en yeşil, en yaşanabilir ülkeler ve şehirleri araştırmasında, ilk beşi, sırasıyla Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç ve Avusturya oluşturdu. Bu ülkeleri de İsviçre, İrlanda, Avustralya takip etti.
Gelir, eğitim gibi sosyal etkenlerle çevre etkenlerinin incelendiği araştırmada, Finlandiya'nın kaliteli hava ve suyunun yanı sıra bebek ölümlerindeki düşük oranı, vatandaşları doğal afetlerden, su kirliliğinden koruması açısından birinci sırada olduğu belirtildi.
Toplam 141 ülke arasında Türkiye'nin 70'inci sıraya yerleştiği araştırmada ABD 23, İngiltere 25, Rusya 51 ve Çin 84'üncü sırada yer aldı.
Araştırmada en yaşanabilir ülke sıralamasında son beşiyse tümü Afrika'dan olan Çad, Burkina Faso, Sierra Leone, Nijer ve en alt sırada yer alan Etiyopya oluşturdu.
YAŞANACAK ŞEHİRLER
Reader's Digest araştırmasında, yaşamak için en iyi şehir olarak da dünyadaki 72 büyük şehir arasında Stockholm birinci seçildi.
Toplam 72 şehrin yer aldığı listede, Stockholm'ün ardından Oslo 2, Münih 3, Paris 4 ve Frankfurt 5'inci sıraya yerleşti. Almanya'dan 4 kentin ilk 10'da yer aldığı araştırmada, New York 15, Londra 27, Madrid 56 ve Atina 63'üncü sırada bulunuyor.
Yaşamak için en iyi şehirler listesinin son iki sırasınıysa Çin'den Şangay (71) ve Pekin (72) aldı.
Derginin dünyanın en yeşil, en yaşanabilir ülkeler ve şehirleri araştırmasında, ilk beşi, sırasıyla Finlandiya, İzlanda, Norveç, İsveç ve Avusturya oluşturdu. Bu ülkeleri de İsviçre, İrlanda, Avustralya takip etti.
Gelir, eğitim gibi sosyal etkenlerle çevre etkenlerinin incelendiği araştırmada, Finlandiya'nın kaliteli hava ve suyunun yanı sıra bebek ölümlerindeki düşük oranı, vatandaşları doğal afetlerden, su kirliliğinden koruması açısından birinci sırada olduğu belirtildi.
Toplam 141 ülke arasında Türkiye'nin 70'inci sıraya yerleştiği araştırmada ABD 23, İngiltere 25, Rusya 51 ve Çin 84'üncü sırada yer aldı.
Araştırmada en yaşanabilir ülke sıralamasında son beşiyse tümü Afrika'dan olan Çad, Burkina Faso, Sierra Leone, Nijer ve en alt sırada yer alan Etiyopya oluşturdu.
YAŞANACAK ŞEHİRLER
Reader's Digest araştırmasında, yaşamak için en iyi şehir olarak da dünyadaki 72 büyük şehir arasında Stockholm birinci seçildi.
Toplam 72 şehrin yer aldığı listede, Stockholm'ün ardından Oslo 2, Münih 3, Paris 4 ve Frankfurt 5'inci sıraya yerleşti. Almanya'dan 4 kentin ilk 10'da yer aldığı araştırmada, New York 15, Londra 27, Madrid 56 ve Atina 63'üncü sırada bulunuyor.
Yaşamak için en iyi şehirler listesinin son iki sırasınıysa Çin'den Şangay (71) ve Pekin (72) aldı.
Çin mobilyaları, Avrupa ürünü diye satılıyor
Elektronik, oyuncak ve tekstilin ardından mobilyada da Çin ürünlerinin, sektörü sıkıntıya soktuğu bildirildi.Adana Sanayi Odası (ADASO) Yönetim Kurulu Üyesi ve mobilya ihracatçısı İlker Gezerşen, ihracatçı mobilya firmalarının, en önemli pazarları olan Fransa ve Almanya gibi ülkelerde Çin mobilyaları ile rekabet edemez duruma geldiğini kaydetti.Avrupa pazarını kaptırdıkları Çin'in şimdi de Türkiye pazarında pay almaya başladığını anlatan Gezerşen, ''Ankara, İstanbul ve Adana gibi sektörün önde gelen illerinde kurulu mobilya firmalarının yaşadığı durgunluğa, Çin ürünleri de eklenince endişemiz arttı. Büyük ve orta ölçekli bazı firmalar tarafından ithal edilen çok miktardaki Çin mobilyası, ucuz iş gücü ve malzemeyle düşük fiyata üretiliyor, ardından Avrupa ürünü olarak lanse edilerek iç piyasaya sürülüyor'' dedi.Gezerşen, döviz kurlarının gerçek değerinden düşük seviyede olmasının da ithalatı cazip duruma getirdiğini vurgularken, şunları söyledi:''Bunun sonucunda Çin dünya piyasalarını olduğu gibi Türkiye piyasasını da zorlamaya başladı. 2-3 yıl önce çok düşük seviyede olan Çin malı mobilyalar, son aylarda artarak ithal edilmeye başlandı. Bu ürünler, gerçek değerinin 2 katına Avrupa ürünü şeklinde lanse ediliyor. Tüketici gerçek değerinin üzerinde satılan mobilyanın Çin ürünü olduğunu anlamıyor.''
''BÜYÜK SERMAYELİ KURULUŞLAR GETİRİYOR''-Adana Mobilyacılar Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Sevdimbaş da, yüksek girdi ve vergiler nedeniyle zor durumda olan sektör çalışanlarının yüksek istihdam ve katma değerle önemli bir güç olmalarına karşın, ne yazık ki çıkış bulamadıklarını kaydetti.Sorunlara bir de özellikle büyük sermayeli kuruluşların getirtiği Çin malı mobilyaların eklendiğini ifade eden Sevdimbaş, ''işler iyiden iyiye içinden çıkılamaz duruma geldi. Burada tüketici de yanıltılıyor. Yüksek fiyata satılan ancak yerli üretim kadar sağlam ve kaliteli olmayan mobilyalar bir süre sonra kullanılamaz duruma gelince tüketici uğradığı zararı anlayacak. Zor şartlar altında, en iyiyi üretmeye çalışan yerli kuruluşlar korunmalı, piyasa haksız rekabete uğratılmamalı'' dedi.
Stargazete
''BÜYÜK SERMAYELİ KURULUŞLAR GETİRİYOR''-Adana Mobilyacılar Sitesi Yönetim Kurulu Başkanı Yılmaz Sevdimbaş da, yüksek girdi ve vergiler nedeniyle zor durumda olan sektör çalışanlarının yüksek istihdam ve katma değerle önemli bir güç olmalarına karşın, ne yazık ki çıkış bulamadıklarını kaydetti.Sorunlara bir de özellikle büyük sermayeli kuruluşların getirtiği Çin malı mobilyaların eklendiğini ifade eden Sevdimbaş, ''işler iyiden iyiye içinden çıkılamaz duruma geldi. Burada tüketici de yanıltılıyor. Yüksek fiyata satılan ancak yerli üretim kadar sağlam ve kaliteli olmayan mobilyalar bir süre sonra kullanılamaz duruma gelince tüketici uğradığı zararı anlayacak. Zor şartlar altında, en iyiyi üretmeye çalışan yerli kuruluşlar korunmalı, piyasa haksız rekabete uğratılmamalı'' dedi.
Stargazete
29 Eylül 2007 Cumartesi
Bulgaria Outlook for the Future
Bulgaria’s economy is in good shape – 2006 marked the ninth successive year of growth since the 1996-1997 financial crash. Consumption and GDP are growing; investment, both foreign and overseas, is breaking records, thanks, in part, to EU accession; unemployment levels, though still high in relative terms, are falling; and imports and exports are continuing to increase at a robust rate. The industrial sector, which includes construction, was lauded as one of the main factors behind this success story, with annual growth of 8.3% in 2005 and 2006, while tourism is another soaring sector. Challenges remain though – inflation is still high, 6.5% year on year at the end of 2006, and the current account deficit stood at a record 3.88bn euros in 2006, representing around 16% of GDP, up from 2.43bn euros in 2005. To the future, Bulgaria’s policymakers will have to negotiate the balance between caution and growth. Meanwhile there is debate over when Bulgaria will join the Eurozone – estimates differ between 2010 and 2012. The chapter includes interviews with Rumen Ovcharov, former Minister of Economy and Energy; Stoyan Stalev, President, Invest Bulgaria Agency; and Michael Deppler, Director, European Department, IMF.
http://hyipnews.inbloogle.com/2007/09/28/bulgaria-outlook-for-the-future-nobs-invest-findings/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)